EvosisEvosisEvosis
Login
Login
Sim City 4: Rush Hour
Review posted by Evosis on
Her yeni bölümü çıktığında ne olursa olsun alıp oynadığınız oyunlar vardır hani, SimCity serisi de benim için öyle bir şey. Hakkında en çok olumsuz eleştiri üretilen SimCity 3000’i bile can sıkıcı taraflarına hiç kulak asmadan epeyce oynadığımı hatırlıyorum. Çünkü bir oyunla fazla içli dışlı olduğunuzda artık “Hadi ya, çıkmış mı? O zaman hemen oynayayım” türü bir şartlı refleksin esiri oluyorsunuz ve sadece oynuyorsunuz. SimCity 4 çıktığında da yine benzer bir şartlı refleks eşliğinde bilgisayarın karşısına geçmiş ve bu kez bilincim açılarak oynamıştım oyunu. Çünkü şehir yönetimine bir ton yeni detay eklenmişti, grafikler yenilenmiş, şehirden çok kasabaya benzeyen Sim şehirlerimiz nihayet muasır medeniyetler seviyesine erişmiş metropoller görüntüsüne kavuşmuştu. Sorunlar ve çözümleri daha gerçekti. Sonuçta bir robot istilasıyla sonlandırdığım oyunumun başından kalkarken “hey gidinin oyunu” diyecek kadar memnundum.

İşte bu yüzden SimCity 4’ün ilk genişleme paketi Rush Hour’un çıkacağını duyduğumdan beri avuçlarım kaşınıyordu. İşini seven her editörün avuçları kaşınmalı. Gelin görün ki oyun geldiğinde kaşınan avuçlarımız kısmen boş kaldı. Halbuki Maxis’in “genişleme paketi” deyince anladığı şey, bizim anladığımızdan epeyce dar, Sims örneğinden bunu biliyor olmamız gerekirdi. Yine de umut dünyası…

Düdük olmadan trafik düzenlemek
Yazıya asabi bir giriş yapmış olsak da aslında Rush Hour, SimCity’den ve o kalitede bir strateji-simülasyondan aylardır uzak kalmış bir sürü oyuncu için gayet sevindirici. Maxis’in genişleme paketleri için uyguladığı, “genel konsept içinde tek bir konuya odaklanma” mantığını trafik üzerine uyarlamış, kendi çapında da bunu başarmış bir oyun. SimCity’deki en büyük sorunları hatırlayalım: Para, kirlilik ve trafik. Bunlardan en ele gelir ve üzerinde durulabilir öğe olarak trafiğin seçilmiş olması anlaşılır bir şey. Peki sevgili şehrimize neler olmuş, bir bakalım…

Hatırlarsınız SimCity 4’te üç çeşit yolumuz vardı. Bunları sokak, ana cadde ve çevre yolları diye sınıflayıp kullanırdık. Şimdi konu trafik olunca haliyle yeni yol çeşitlerimiz türeyivermiş. Özellikle de metronun ve genel anlamda raylı sistemlerin şehir içi ulaşımda ne büyük öneme sahip olduğunu anlamak isteyenler (buradan tüm büyükşehir belediye başkanlarına selam gönderiyoruz) için Rush Hour çok anlamlı bir referans kaynağı olabilir. Gerçi yanlış anlaşılmak istemeyiz, hayattaki en büyük arzumuz “5 bin kilometre duble yol” değil kesinlikle, her 100 arabaya 1 köprü düşen bir şehir de görmek istemiyoruz ama bir şehrin bütün yollarında birbirinin tamponuna yaslanıp bekleyen, bu arada egzoz üretimine devam eden arabalara da karşıyız. İşte bu oyunda her ikisine de hassasiyetle eğilebilirsiniz.

Ancak oyunun odak noktasını ilginç şekilde yollardan çok o yolları eskiten araçlar oluşturuyor. Belki de önceki oyunda da trafik sorununu çözmek için kendi çapımızda yollar yapıp çözümler ürettiğimiz için yeni yol formları ve alternatifleri çok ilginç gelmiyordur da olayı Sims’e benzetmeye kalkışan (bu anlamda çok da gereksiz bulduğumuz) birim yönetimi daha dikkat çekici gelmiştir. Psikolojik ayarlar bunlar, konu dışı. Oyunda kendine yer bulan yeni ulaşım biçimleri arasında yükseltilmiş yollar, vapurlar, helikopterler, köprüler var. Ancak dediğim gibi esas yenilik bu değil. Artık trafiğin ne durumda olduğunu takip etmek için (ya da dalgasına) herhangi bir aracı seçip şehri onun içinden turlayabiliyorsunuz. Bu, yoğun yolları, trafiğin kilitlendiği noktaları görmek için iyi bir yöntem. Ayrıca yine bir Sims etkisi olarak seçtiğiniz bu araçlardan ya da yayalardan rapor alabiliyorsunuz. Bu birim yönetme işinin asıl özelliği ise oyun içine yedirilmiş görevler. Evet, önyargılı insanların “amacı yok ki” diye burun kıvırdığı SimCity serisi de böylece “amaç” kazanmış oluyor. Belli bir aracın direksiyonuna geçerek oyuna renk katan ufak tefek görevler alabiliyorsunuz. Üstelik bunları başardığınızda belediye başkanı olarak hem rating’iniz yükseliyor, hem de paranız artıyor.

SimCity 4’te kimilerinin çok pratik bulduğu, kimilerini ise sinir eden otomatik yollar Rush Hour’da da var ve aslında bu, oyuncuyu bütünüyle trafiğe (dolayısıyla yol yapmaya) odaklayan bir oyun için pek de anlamlı değil. Zira kafanızda kare kare oluşturduğunuz yol şeması, oyunun yerleştirmekte inat ettiği yollarla bir türlü uyum sağlayamıyor. İnsana içten içe bir iktidar sorunu yaşatan, işgüzarca düşünülmüş bir özellik bu.

Rush Hour’da en sık göreceğiniz şeylerden biri de trafik kazaları. Oyunda öyle sık kaza oluyor ki (ya da ben öyle saçma bir yol sistemi kurdum ki) şehre felaket yağdırarak eğlendiğiniz God Mode’u açmaya gerek kalmıyor. Zaten mütemadiyen bir yerlerden alevler yükseliyor çünkü.

Oyunu yerelleştirin
Eskiden SimCity’de yollara tabelalar koyar, semt isimlerini filan kendimiz seçerdik. Rush Hour’da bu özellik de geri gelmiş, iyi de olmuş. Gerçi anlamsızca bütün bir mahallenin tepesinde spray boyayla yazılmış gibi görünen bir Bakırköy yazısı çok gerçekçi durmuyor ama olsun, hiç yoktan iyidir.

Oyunun genel görünümünde ciddi bir değişiklik yok, şehri kurmaya başlamadan önce Avrupa mimarisinde mi olsun yoksa Chicago’ya mı benzesin gibi detayları seçebiliyorsunuz ama sonuçta bütün şehirler umutsuzca birbirine benziyor. Güzel olan ise birkaç farklı tipte köprü olması. İçinden su geçmeyen şehir şehir sayılmaz diye düşünenler ana haritadan ille de böyle bir arazi seçmeli ve köprü yapmanın keyfini çıkarmalı.

Rush Hour, şehir simülasyonlarını özellikle de SimCity’i sevenler için atlanmaması gereken bir oyun ama bu türle daha önce ilgilenmediyseniz başlamak için doğru bir nokta olduğunu sanmıyorum.
A Quick Look at the Series
Comments 0
Arrangement

Show more
Sim City 4: Rush Hour
Type
Serial
Release Date
Developer
Distributor
Required for Expansion Pack
Points
Grafik

Hikaye

Ses

Kontroller

Genel Ortalama
Ortalama
User Rating
1
0
Player
Platforms
MacOSWindows
Version
1.0.2
Processor
500 MHz
GPU
64 MB
RAM
128 MB
Hard Disk
1 GB
X
Loading...
Loading...